Son günlerde medyada geniş yankı uyandıran bir cinayet haberi, toplumu derinden sarstı. Eşi tarafından kızıyla birlikte katledilen 35 yaşındaki kadın, yaşadığı korkunç olaydan önce "Sonum iyi olmayacak" diye yakın çevresine uyarılarda bulunmuştu. Bu trajik olay, aile içindeki şiddetin boyutlarını bir kez daha gündeme getirirken, kadına yönelik şiddet üzerine tartışmaları da alevlendirdi. Bu yazımızda, olayın detaylarını ve toplum üzerindeki etkilerini mercek altına alıyoruz.
Olay, geçtiğimiz hafta bir gece yarısı meydana geldi. Kadın, eşiyle yaşadığı sorunlar nedeniyle birlikte yaşadığı evde, kızıyla birlikte trajik bir sona sürüklendi. İlk raporlara göre, kadın ve küçük kızı, evdeki bir çekişmenin ardından canice bir saldırıya maruz kaldı. Eşinin, kadının üzerine saldırdığı ve ardından kızıyla birlikte onları öldürdüğü iddia ediliyor. Komşular olayın ardından büyük bir panik içinde evlerini terk ederken, çevredeki vatandaşlar olayı doğrulayan bir dizi bildirimde bulunarak durumu polise iletti.
Kadın, arkadaşlarına ve ailesine son zamanlarda boşanma fikrinden bahsederken, "Beni öldürebilir" korkusunu dile getirmişti. Evliliğindeki sorunlar hakkında açıkça konuşan kadın, eşinin giderek daha da agresifleştiğini ve bu durumdan dolayı endişe duyduğunu belirtiyordu. "Sonum iyi olmayacak" uyarısı, bu endişelerin bir yansımasıydı. Kadının, polise başvurması ve eşinden koruma talep etmesi durumunun ne denli acı bir noktaya geldiği ise bir başka çarpıcı unsurdu. Kadın, yaşadığı şiddet dolu yaşam nedeniyle çeşitli sığınma evlerini araştırmakta ve çaresizce yardım aramaktaydı.
Bu tür olayların toplumda yarattığı travmanın boyutları oldukça büyük. Kadına yönelik şiddet konusunda farkındalığın artırılması adına yapılan kampanyalar ve atılan adımlar yeterli mi? Bu sorular, toplum genelinde kaygı ve tepki doğurmaktadır. Eşinden şiddet gören kadınlar, yaşadıkları durumu ne kadar kamuoyuna taşıyabiliyor? İnsanlar, bu tür olayların daha fazla yaşanmaması adına ne tür önlemler alabilir? İşte bu sorular, kamuoyunun gündemindeki yerini korumaya devam ediyor.
Olayın ardından, kadının yakın arkadaşları ve ailesi yasa boğuldu. "O, güçlü bir kadındı." diyen arkadaşları, gerçek manada kızıyla birlikte iyi bir yaşam sürdürmek isterken hangi durumda olabileceklerini hayal edemediklerini dile getirdi. Bu tür trajik olayların önlenmesi için toplumsal bir seferberlik başlatılması gerektiğini savunuyorlar. "Kadına karşı şiddetin son bulması için herkesin el birliğiyle çalışması gerektiğini düşünüyorum." diyen bir akraba, kurbanların sesi olmanın önemini vurguladı.
Devletin sunduğu hizmetleri tanıtan seminerler ve etkinlikler düzenlenirken, birçok gönüllü kuruluş da bu tür vakaların önüne geçmek için mücadele veriyor. Ancak yeterli desteği bulamayanlar için sayı her geçen gün artmakta. Toplumda kadına karşı şiddet konusundaki bilinçlenmenin ve eğitimlerin daha ne kadar yaygın hale getirilmesi gerektiğine dair farkındalık yükseltilmeli. Gerek sivil toplum kuruluşları, gerekse devletin ilgili birimleri, bu konuda daha fazla destek ve kaynak sağlamalıdır.
Sonuç olarak, kadın ve çocuklara yönelik şiddet, bir sosyal sorun olmanın ötesinde, insanlık onuruna karşı işlenmiş bir suçtur. Bu trajik olay, umarız ki farkındalığın artmasına ve toplumsal değişimin başlamasına vesile olur. Geçmişte yaşanan olayların tekrarlanmaması adına herkesin üzerine düşen görevler bulunmaktadır. Kadına yönelik şiddet konusunda yasal önlemlerin artırılması ve esasen bir zihniyet değişikliği gerekmektedir. Bu kader, bir daha asla bir gerçek olmamalıdır.